Tuba Şamlı Atilla – Cici Büyüyor

Tuba Şamlı Atilla Cici Büyüyor serisinin ilk kitabı ile…

Didem Elif – Cici Büyüyor projenize geleceğiz ama öncelikle Puduhepa ile başlayalım istiyorum. Çünkü ben sizi ilk Puduhepa ile tanıdım. Ayrıca beni çok heyecanlandıran bir proje. En ince ayrıntısına varıncaya kadar her bir aşamasında kadın var ve sizin payınız azımsanmayacak türden. Hikaye kitabı olan Barış Kraliçesi Puduhepa’yı yazdınız ve çizdiniz. Likya Sohbetleri‘nde projeyle ilgili fikir annesi Renan Tan Tavukçuoğlu ile söyleşi yapmıştık. O yüzden Puduhepa’nın kim olduğundan bahsetmeyeceğim. Sizin böylesine güçlü bir karakteri nasıl oluşturduğunuza değinmek istiyorum. Hikayesini yazmadan, kendisini çizmeden önce elbetteki epeyce araştırma yapmışsınızdır. Oluşturma sürecini bize anlatır mısınız? Ne kadar gerçekte var olmuş biri olsa da görsel anlamda bir karakter doğurmak kolay olmasa gerek.

Bir Varmış Biri Varmış

Tuba Şamlı Atilla – Bundan 3 sene önce babam bir aile soy ağacı yapmak istediğini söyledi. Araştırmalarımız sonucu 1527 yılına kadar geri gidebildik. Aile soyadımız Şamlı ve o tarihte ulaşabildiğimiz en büyük dedemin ismi Abdülmuttelip. Neden bunu anlatıyorum bu topraklar aslında kimseye ait olmamış, inanılmaz göçler, toplumlar, soylar görmüş. Eşim de bir sanatçı ve bana her baktığında “sen mezepotamyalısın,” der; çünkü yüzüm, kemik yapım mezapotamyalı. Ben bu projeyi duyduğumda, ilk bana anlatılırken sanki bir ses bana fısıldadı. Kitabın giriş cümlelerinden “Bir varmış biri varmış…” diye.

Tasarlayacağım karakter 3000 yıl önce yaşamış, hiçbir görsel referansı bulunmayan, sadece Kayseri’deki rölyefte neredeyse yok olmuş bir profilden görülen bir yüzdü.

Puduhepa çiziminden bir detay

Karakteri oluşturmak için onu gerçek anlamda yaşamak hissetmek gerekiyor.

Tuba Şamlı Atilla – Sanki görünmez bir kabuk giymeniz şart, adeta onun ruhunu sırtınıza giymişsiniz gibi. Nasıl yürür, nasıl giyinir, nasıl konuşur, sesi nasıl çınlar, saçını nasıl tarar, nasıl oturur, nasıl uyur, nasıl güler, nasıl üzülür?

Ben 14 yaşında sanat eğitimi almaya başladım, önce lisede resim ve sonra üniversitede grafik tasarım. Sanat tarihini ders olarak okuyorduk ama benim ayrıca ilgim de vardı. Fakat yurt dışı gezilerinden gördüğüm ve üzüldüğüm nokta şuydu; orada sanat izleyiciliği çok ama çok erken yaşta başlıyor. Oysa ki bizim çocuklarımız görmeyi bırakın bakmayı bilmiyorlar. Bu yüzden ben bu kitabı bir fırsat olarak gördüm. Yazacağım ve özellikle çizeceğim her karenin; sanat tarihine ve arkeolojik kalıntılara referans vereceği bir fırsat… Bu kitabı izleyen çocukların zihnine görsel tohumlar atacaktım ki; ileride bir müzede, filmde, kitapta karşılaştıklarında yabancılamasınlar. İşte bu yüzden Puduhepa’dan önce Hitit sanatını, kalıntılarını, buluntularını inceledim.

Sonra Hitit günlük hayatını araştırdım.

Giysileri, kostümleri taradım. Mektuplar okudum; savaşa gidip evine dönememiş adamların, ayrılık yaşamış kadınların mektuplarını. Hitit yemek kitaplarını, ekmek tariflerini… Çünkü bir insanı o kişi yapan hayatın ona her dokunduğu andır. Bu kitapta yazılan çizilen her şey tarihten bir referans. Mesela örnek vereyim, görseller tam karşı cepheden ama ayaklar hitit ve mısır sanatındaki gibi profilden. Vücut proporsiyonları, saçlar, gözler, burun, yüz hepsini Hitit sanatındaki büstlerden orantılayarak ve kodlayarak çizdim. Zamanın sanatçılarının insanı, kadını, erkeği, hayvanı, eşyayı tasvir edişini inceledim.

Hitit Üniversitesi’nin makalelerini okudum, Academia Edu isimli bir platforma üye oldum ve Hitit konulu yayınlarını inceledim. Ayrıca dönem 2.Ramses’le savaşılan dönem, bu sebeple Mısır dönemini de araştırdım, o taraftan Hitit nasıl anlatılıyor bilmem gerekiyordu. Çünkü karşıt ülkeler birbirlerinin sanatlarından da beslenirler. Ve duvar resimleri tarihi bir geçittir. Ben elimden geldiğince 3000 yıl öncesine bir zaman yolculuğu yaptıktan sonra Puduhepa gözümün önünde kanlı canlı duruyordu. Daha çok zamanım olsa daha neler keşfederdim kimbilir…

Benim için şevkat önemli bir konu. Vicdan. Merhamet.

Didem Elif – Puduhepa’nın yüzünün kalp şeklinde olması beni çok etkilemişti. Özellikle son 25 yıldır kadının iş dünyasında yer alma şekli maskülen bir yapıya büründü. Puduhepa ise sanki gücünü saçlarından alıyor. Öyle coşkulu çizmişsiniz ki. Onun bir Zeyna gibi değil de feminen haliyle can bulmasını anlamlı buluyorum. Bu sizin için bilinçli bir seçim miydi? Yoksa tamamen sezgisel olarak mı gelişti?

Tuba Şamlı Atilla’nın çizdiği Puduhepa karakteri

Tuba Şamlı Atilla – Maalesef 21. Yüzyıl’da artan hayat ve iş temposu, stres bu maskülen dünyada kadınların varolma savaşı bizde hormonal değişiklikler yapıyor, kadınlar çok sert, hırslı ve acımasızlaştı.

Puduhepa için ilk defa tabletlere kadın erkek ilişkisi, kral kraliçe tanımı yapılırken saygı ve sevgi sözcüğünü kazdıran bir eş başkan aslında. Bunun dışında kendi çocuğu olup olmadığı bilinmediği halde eşinin ilk evliliğinden olan oğullarına ve kızlarına iyi bir anne olduğu söyleniyor. Evlenip Antakya bölgesinden kuzeye Ankara tarafına taşınıca bu bölgede çok fazla dul ve yetim görmüş, o insanlar için yardım topladığını, çalıştığını okumuştum.

Benim için şevkat önemli bir konu. Vicdan. Merhamet. Barışı düşleyen ve barış mührü basan bir kadının yüzünün kalp şeklinde olması bana göre şarttı. Ayrıca inandığı İştar Tanrısı’nın simgesi olan İştar yanii Venüs yıldızının da anlında olması bir simgeydi benim için, yıldızı 3. bir göz gibi düşündüm. Çünkü farkındalığı yüksek olanların bir üçüncü gözü olduğu söylenir bilirsiniz.

Saç ise kadının en büyük simgesi.

Tasarladığım kitapta 3 dönem var, çocukluk, gençlik ve olgunluk. Saçları bir taşıyıcı imge onları her dönemde birleştiriyor. Ve bu kadın mezepotamyalı ise simsiyah mavi ışıltılı saçları olmalıydı. Yine Hitit, Mısır, Sümer büstlerinde görüyoruz ki o zamanlar kadınların olduğu kadar erkeklerin de saçları uzun. Saç aksesuarları inanılmaz şık ve güzel.

Benim için her karakter bir marka aslında. Reklamcı tarafım hedef kitlem çocuklarla bir bağ kurulacaksa bunun saçları, gözleri ve yüzü ile olacağını bana hatırlattı. Ve öyle de oldu. Amerikan dünyasının dayattığı altın sarısı saçlı prenseslere karşı özgüvenli bir duruş olarak görüyorum “bizim koyu saçlı kızlarımıza” koyu saçlı bir kraliçeyi…

Didem Elif – Cici Büyüyor. Bu sizin çocuk kitabı olarak çıkaracağınız serinin adı. İlki yakın bir zamanda çıktı. Cici Büyüyor’u detaylarıyla sizin ağzınızdan dinleyelim mi? Bildiğim kadarıyla uzman bir pedagog desteği aldınız Cici Büyüyor’u oluştururken.

Cici Büyüyor

Tuba Şamlı Atilla – Cici’yi çok seviyorum çünkü o gerçek bir karakter. Elimi uzatsam yanımda gibi. Bir zamanlar hepimiz bir Cici’ydik ve şimdi pek çoğumuzun evinde Cici’lerimiz var. Cici Büyüyor serisi oğlumun anaokulu zamanında pek çok o yaş çocukla bir araya gelmekle başladı. Hepsi çok farklı ama hepsi aynıydı.

Ve anneler hepimiz dertliydik ve çoğu zaman aslında kördük. Olaylar basitti ama biz yorgunduk. O yüzden ilk oğlumu daha zor büyüttüm galiba ikincisinde tüm cici hallerin geçeceğini biliyorum.

Bu dönemde Filial eğitimi aldığımız hatta oyunterapisi öğrendiğimiz sevgili Uzman Pedagog Şafak Toraman Morsallı ile görüşmelerimiz oluyordu o zaman okulumuzun pedagoğuydu. Şimdi serbest çalışıyor. Ve ben kendisinden çoook faydalı bilgiler, tecrübeler, bakış açıları öğrendim. Kitabı yaratma sürecimde hikayeler benden ve bizden aslında. Kullandğım dil de aldığım eğitimler, okuduğum kitaplar üzerinden gidiyor. Uzman Pedagog Şafak Toraman Morsallı da hikayeleri okuyup, destek oldu. Hatta sadece Cici’ye değil Puduhepaya da. Sonuçta çocuk kitabı ince düşünmek şart. Kendisine teşekkürü borç bilirim.

Tuba Şamlı Atilla’nın çizdiği Çılgın Sörfçüler kitabı

Çılgın Söfçüler

Didem Elif – Gençlik kitabı olan Defne Ongun Müminoğlu’nun Çılgın Sörfçüler’in illüstrasyonlarını yaptınız. Orda da bir çok karaktere hayat verdiniz. Çocukların ve gençlerin gelişimine çok güzel katkılar bunlar. İlham aldığınıza kuşkum yok ama bu alanda çalışmanızda cicilerinizin yani çocuklarınızın büyümelerine tanıklık ediyor olmanın bir payı var mı? Yoksa anne olmasanız da hep aklınız da olan bir şey miydi?

Tuba Şamlı Atilla – Hiç unutmadığım bir anımı anlatayım. Büyük oğlum erken doğdu ve kolikti. İşten ayrılmışım evdeyiz, eşim sergi hazırlığında ve yardımsız bebek büyütüyoruz. Gecenin 2’si, kolik bebek ağlaması… 3 aydır her gece aynı senaryo… Karanlık salonda dört dönüyorum salonun camlarından karşı apartmanlarda ışıklar var. Cumartesi gecesiydi. Çok yorgunum. Şöyle düşündüm her canlı bu kadar aciz zavallı ve narin doğuyor ve çok zor emekle büyütülüyor, peki nasıl insanlar bu kadar kötü? Bir insan evladının en büyük şansı doğduğu ev. Anne babası. Sonra ilk yıllarda ona kimin baktığı. Sonra onunla oynanan oyunlar ve okunan kitaplar.

Kitapların bir çocuğun hayatında nasıl etkili olduğunu ben oğullarıma her gece kitap okudukça gördüm. O sevilen kitabı bir çocuğun 155 kere okutması, ezberlemesi, her köşesini santim santim bilmesi.

Gençlikte ben ergenlik bunalımı çekmedim çünkü kitaplara gömülürdüm ve çizerdim.

İşte bu yüzden kitap bir çocuğun beyni, ruhu için midesine giren besin kadar önemlidir.

Sonuçta ben orada olmak estetik ve içerik anlamda iyi iş yaparak bir iz bırakabilmek istedim. İlhama gelince çocuklarımın büyümesi sayesinde ben hayata nasıl geldiğimizi nasıl evrildiğimiz öğrendim. İnsan yetişkinken hep öyle olduğunu sanıyor ama değiliz. Bir canlının hayatına tanıklık etmek anlatılmaz bir mucize. Masal ve hikaye hep ruhumda olduğu için, belki de masallarla büyüdüğüm için, evet anne olmasam da çocuk kitabı bir gün yazar ve çizerdim ama bu kadar eğlenir miydim bilmiyorum. Oğluma “Bak senden ilham alıyorum haa diyorum!” bir anda sakinliyor 

Didem Elif – Profesyonel iş hayatında yıllarca üst düzey konumda çalışıp oğlunuz doğunca başarılı ama bir o kadar da stresli o yaşam şeklinden vazgeçiyorsunuz. Bir anlamda kreatif gücünüzü ve üretkenliğinizi başkaları için değil, dışarıya iş olarak da olsa sanki artık kendiniz için kullanıyorsunuz. Bunda yanılıyor muyum? Biraz bu iki yaşam şekli arasındaki geçişi anlatır mısınız?

Reklam ajanslarında geçen 13 sene mesaileriyle abartısız 20 seneye bedeldi.

Tuba Şamlı Atilla – Sorumlu olduğum markalar ve ürettiğimiz iş boyutu da keza öyle hafife alınamaz türdendi, sektör hala çok yıpratıcı biliyorum. Hamileyken kendi elimle çocuğumu büyütmek istediğime karar vermiştim. Ama şu bir gerçektir ki yaptığınız seçimlerden mutlu ve emin olsanız bile yıllarca o tempoda çalışan ve üreten üstelik de üretmeden zihni durmayan birinin bir bebekle evde kalakalması hiç kolay değil. Belli bir süre elim durduysa da zihnim hiç durmadı, ne yapacağım, bir şey yapmalıyım diye kendimi az yemedim. Sonra sadece kendim için tekrar kağıt kaleme döndüm.

Tuba Şamlı Atilla’nın çalışma ortamından bir kare

Bir çeşit sanatla terapi gibi.

Çünkü yıllarca tüketim için bir bilgisayar karşısında üretmeye oturmuşsunuz. Sonra beyaz kağıtta su yolunu buldu diyebilirim.

Didem Elif – Aslında siz (İngilizce kelime anlamıyla kullanıcam) öncelikle bir artistsiniz. Artist deyince bizde oyuncu anlaşılıyor genelde. Ressam da ben de artist kelimesinin tam karşılığını bulmuyor. Sanatçı en doğrusu ama öyle deyince de çok genel anlaşılıyor. Yaşam biçimi çizim olan, resmetmek olan biri olduğunuza varmak istiyorum aslına bakarsanız. Bir sürü yeteneğim ve ilgi alanım var ama çizmek söz konusu olduğunda bana çok uzak geliyor. O yüzden belki de çok kutsal buluyorum özellikle artistlerin yaptığı işleri. Ama sizin aynı zamanda bir hikayecilik yanınız var. O yönünüzü ne zaman fark ettiniz? Yazma serüveni nasıl ortaya çıktı?

Tuba Şamlı Atilla – Bence bizler doğuştan hikayeci bellekleriz, ben çocukluğumdan beri kendi kendime konuşurum, hayalimde kahramanlar vardı her zaman, şiirler ezberler onları zihnimde filimleştirirdim, lisede kendimce hikayeler, şiirler yazardım ama çizmek çok baskın eliniz durmuyor ki… zaten eğitiminizde o yönde ilerliyor, hikayeyi çizerek anlatıyorsunuz ama ben içimden konuşurdum da. Sonra reklam dünyasına girince hikaye hayatımızın merkezi oldu.

Tuba Şamlı Atilla oğlu ile birlikte çizim yaparken

30 saniyeniz var ve bir hikaye anlatmak durumundasınız.

Giriş gelişme sonuç ve bir de packshot olacak ve bununla kitleleri büyüleyeceksiniz hatta üstüne bir de ödül alırsanız oh ne ala. Radyo spotları deseniz onlar da öyle. Ben art director- sanat yönetmeni olmama rağmen kelimelere ve anlamlara takık olduğum için yavaş yavaş şöyle mi desek böyle mi söyleseklere başladım. Sonra yavaş yavaş metinlere müdahale, zaten bir film, fikir düşüneceksiniz hep bir “ilk cümle” vardır hikayeyi başlatan. Hani kitabı açtığınızda ilk cümle sayesinde o romanı ya okur ya bırakırsınız ya, o cümle sizi aşık eder ya da etmez. Reklam tecrübesi benim hikayeciliğimi bence kalınlıştırdı. Hele ki resimli çocuk kitabında bir çocuğun ilgi alaka dalgalanmasını nasıl zinde tutucağımı dair bu tecrübelerim sayesinde hissediyorum diyebilirim.

Didem Elif – Aynı zamanda saat ve lamba gibi objelere de çizim yapıyorsunuz. Normalde sıradan olan objelere ruh veriyorsunuz. Standart olmaktan çıkıp özel bir tasarıma dönüyor. Mesela yanılmıyorsam lambalar İkea lambası. Ne kadar orijinal bir lamba olmuş. Saatlere de bayıldım. İnsanın zihni üretmeye programlanınca eline geçen her şeyi değerlendirmek istiyor değil mi? Peki bu objeler satılık mı? Satılıksa almak isteyenler nerden alabilir?

Tuba Şamlı Atilla’nın kişiye özel çizdiği lamba

Kişiye Özel Tasarımlar

Tuba Şamlı Atilla – Standart objeleri kişiselleştirmekti isteğim. Oturduğum yerde kotlara çantalara ayakkabılara başka objelere de çizerken standart olan “Evimizin herşeyi”, “Aaa bizde de bundan var!”lara “Ama benim ki bana özel..” duygusuydu yakalamak istediğim. Hatta saatler daha da hikayeli kişinin kendi hikayesine özel. Objeler satılık aslında talep üzerine butik çiziyorum. Beni Instagram hesabım üzerinden takip edip istekte bulunabilirler 

Didem Elif – Tuba Hanım Likya Sohbetleri’ne renk kattınız. Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz benim de bir cicim var. Kızım Duru ile sizi hep takipte olacağız.

Tuba Şamlı Atilla’nın kişiye özel çizdiği saat

Not: Bu söyleşi 18 Ekim 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir