Didem Elif – Sevgili Ahmet, Influencer olarak iş yapan, Instagram‘da fenomen olmuş isimlerinden birisin. 850 bine yakın takipçin var. Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yerini geziyorsun ve oralardan enfes fotoğraflar paylaşıyorsun. Üstelik bu senin işinin en önemli parçası. Mesleğini tam olarak anlamamız için öncelikle sana Influencer’ın ne olduğunu sormak istiyorum. Fotoğrafçı mısın? Gezgin misin? Reklamcı mısın? Hala bu terimi duymamış ya da duyup da ne olduğunu bilmeyen olabilir diye düşünüyorum. Bu kelimenin tam olarak Türkçe karşılığı henüz yok bildiğim kadarıyla.
Ahmet Erdem – Aslında şu anda yaşadığım “Tam olarak neyim?” sorusunu çok iyi özetlemişsin. Yurt dışında bu tarz kişilere senin dediğin gibi Influencer söylemi uygun geliyor. Ama Türkiye’de markalar, yöneticiler, bizi takip eden insanlar fenomen demeyi daha çok seviyor. Influencer dediğin zaman tam karşılığını bir türlü bulamıyorlar. Ben kendime fenomen diyemiyorum. Fenomen dediğimiz kişiler bir anda popüler olan kişiler oluyor genelde. Benim bu sektördeki hikayem ise 20 yıla yakın bir süreyi kapsıyor. 12 yıl reklam ajansı tecrübemden sonra 2011 yılından beri de sosyal medyanın içindeyim. Kısacası reklamın her alanında olduğum için tam olarak şu anda ben neyim bilmiyorum.
Didem Elif – Uzunca yıllar reklam sektöründe çalıştın. Aslında şimdi de bir boyutuyla reklam işindesin ama freelance olarak çalıştığını söyleyemeyiz sanıyorum. Kendine ait bir şirketin mi var? Sonuçta müşterilerine fatura kesiyor olmalısın. Yanılıyor muyum?
Ahmet Erdem – Uzun yıllar reklam ajansında çalıştığım için sektörden biraz sıkılmıştım. Konumum gereği hep masa başında olduğum için kendimi yenileyemiyordum. O yüzden ajanstan kopmak için sosyal medya güzel bir bahaneydi. Şu anda hiçbir ajansa bağlı değilim ama kendi şahıs şirketim üzerinden müşterilerime hizmet veriyorum. Çalıştığım markaların tamamına yakını global markalar olduğu için onlarla fatura kesmeden iş yapmam mümkün değil.
Sistem Çok Hızlı İlerliyor
Didem Elif – Peki sistem nasıl işliyor? Nereye gideceğin, ne kadar kalacağın, nerede konaklayacağın nasıl belli oluyor? Buna kim karar veriyor? Mesela geçtiğimiz günlerde Malezya’dan fotoğraflar paylaştın. Müşterin sana “hadi bakalım şimdi Malezya’ya gidiyorsun,” mu diyor? Yoksa sen mi karar veriyorsun? Tatile gider gibi kendine program mı yapıyorsun?
Ahmet Erdem – Sistem burada çok hızlı ve değişik ilerliyor. Aslında çok esnek. Kendi gezi planlarımı hazırlarken döneme ve mevsime uygun en iyi fotoğraf verecek yerleri tercih ediyorum. Eğer İstanbul’da bir işim yoksa gideceğim yerde kalacağım süreye kendim karar veriyorum. Ama söylediğin gibi bir Malezya gezisi olacaksa bunun bilgisi aylar öncesinden geliyor. Malum çok seyahat eden kişiler olduğumuz için çok hızlı planlar yapıyoruz. Malezya gezim Qatar Airways ile oldu. Onların yeni uçuş noktalarını tanıtım için her yıl bir iki kez bu tarz geziler yapıyoruz.
Didem Elif – Peki ya aşk? Özel bir soru oldu ve damdan düşer gibi oldu ama aşkın kendisi de öyle değil midir? Damdan düşer gibi düşer insanın yüreğine. Biliyorsun bizim kuşağın Reha Muhtar repliği; “Acı var mı, acı?”dır. Benim de “Aşk var mı, aşk?” diye sorasım geldi. Ben daha önce hiç böyle bir soru sormamıştım ama aslında şunu merak ettim. Böyle gezgin bir hayatın içinde aşkın yeri olabiliyor mu? Özel kısmını yanıtlamak istemezsen en azından bu anlamda fikrini söyleyebilir misin?
Ahmet Erdem – Aşk olmazsa şu anda yaptığım işi bu kadar güzel yapamazdım. 3 yılı aşkın zamandan beri birlikte olduğum sevdiğim bir kadın var. Ece hem benim arkadaşım, hem modelim, hem ortağım… İlişkimi ekran karşısında fotoğraflarla pek anlatmadığım için kimse çok fazla bilmez. Ama hayatımın ve yaptığım her işin en büyük destekçisi o.
Fotoğraflarımla Tanınmak İsterim
Didem Elif – Ah işte tam da duymak istediğim cevap. İçimdeki ses sor diye boşuna iteklememiş beni demek ki. Gezgin bir hayatın içinde aşkın var olabilmesi şahane bir haber bence. Özellikle bizim neslimiz, televizyonun meşhur ettiği ünlülerle büyüdü. Şimdi ise sosyal medyanın ünlü yaptığı isimler var. Mesela sen televizyondan ya da diğer medya araçlarından bildiğimiz isimlerin çoğundan daha fazla insan tarafından takip ediliyorsun. Gerçi kendi görüntünü çok fazla paylaşmıyorsun. Ben takip etmeye başladığımdan beri birkaç defa hikayendeki videolarda görüntüne rastladım. Ama merak ediyorum bu fenomen olma durumu senin gündelik hayatına yansıdı mı? Yolda yürürken ya da bir kafede otururken ünlülerin başına geldiği gibi, insanlar seni tanıyıp özel hayatına bir anda dahil olup, fotoğraf çektirmek istiyor mu?
Ahmet Erdem – Tüm bu söylediklerine maruz kalmamak için kendimi çok fazla paylaşmıyorum. Dışarıda insanların sizi tanıyıp görmesi çok güzel bir duygu ama ben biraz utangaç olduğum için çok ön planda olmayı sevmiyorum. Çok fazla kendini ön plana çıkaran insanlar daha çok tanınıp, daha çok iş yapıyor ama ben o topa pek giremiyorum. Tanınmasını istediğim tek şey çektiğim fotoğraflar ve oluşturduğum hikayeler.
Didem Elif – Tam da bu sebeple seninle söyleşi yapmak istedim. Fotoğraflarındaki hikayeleri çok seviyorum. Reklam sektöründeki mesaili ve muhtemelen hiç de fena olmayan maaşlı işini bırakıp tamamen bu işi yapmaya başladın. Bu yola girerken maddi bir güvencen ya da bu işi yaparak yeterince kazanacağına güvenin var mıydı? Yoksa “Bir deneyeyim, baktım olmadı yine reklam sektörüne dönerim,” düşüncesiyle mi bu işe giriştin?
Fazlası İçin Hırsım Yok
Ahmet Erdem – Aslında söylediğin şeylerin tam tersi oldu. Reklam ajansında 12 yıl tek bir yerde çalışınca maaşım öyle hayal edildiği gibi çok yüksek değildi. Bizim sektörde ne kadar çok ajans değiştirirsen maaşın o şekilde yükseliyordu. Ben çok fazla ajans değiştirmektense mutlu olduğum yerde çalışmak istedim. İşten ayrılırken de elimde sadece tazminatım vardı. Orta direk tabir ettiğimiz bir ailenin çocuğu olduğum için ailemden maddi anlamda çok fazla destek görmedim. Onlar sadece yaptığım işin arkasında durarak destek verdiler. Sektör şu anda çok hızlı ilerliyor ve yenilikler baş döndürüyor. Eğer yeniden bir işe ihtiyacım olursa limon satarak da hayatımı kazanabilirim. Şu anda yaptığım iş için de; çok ciddi paralar kazandığım hayal ediliyor ama sektörün çok altında rakamlara çalışıyorum. Her işi kabul etmediğim için, öyle inanılmaz rakamlar konuşulmuyor benim hayatımda. Hayatımı normal standartlarda devam ettirecek kadar kazansam yeter. Fazlası için bir hırsım yok.
Didem Elif – Son olarak amatör de olsa fotoğrafla az çok ilgilenen birisi olarak bir de şunu merak ediyorum. Fotoğrafçılar arasında fotoğraf makinasında en iyi marka açısından ikiye bölünme vardır. Bu anlamda sen Canoncu mu yoksa Nikoncu musun?
Ahmet Erdem – Heheheheh artık o soru markasal olarak güncelliğini yitirdi. Son yıllarda Canon’un yaptığı ve geliştirdiği yeni ürünlerle Nikon’u baya bir geçti. Sony şu anda en büyük rakibi diyebilirim. Ve bununla birlikte gelişen ve güçlenen Mobile teknolojisi. Samsung, Iphone ve diğer markalar fotoğraf ve video alanında oldukça iyiler. Bu şekilde iyi işler yapan bir çok insan tanıyorum. O yüzden burada kullandığımız cihazların hiçbir önemi yok. Önemli olan doğru kadrajı bulmak. Ve sunumu düzgün oluşturmak lazım. Çok iyi bir kamerayla çok kötü fotoğraflar çekmek de mümkün. Bunu yapan çok insan tanıyorum.
Didem Elif – Evet çok haklısın. Yoğun temponun içinde, benimle sohbete zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim Ahmet. Likya Sohbetleri‘nde seni ağırlamak büyük bir keyifti. Söyleşimiz yayınlandığında hangi diyarlarda olacaksın kim bilir? Son olarak senin fotoğraflarından oluşan bir galeri hazırladım. Ancak fotoğraflarının hepsi birbirinden güzel. Seçmesi o yüzden çok zor oldu.
Ahmet Erdem – Bu zamana kadar sorulan en güzel soruları sorduğun için asıl ben teşekkür ederim.
Ahmet Erdem Fotoğraf Galerisi
Not: Bu söyleşi 22 Kasım 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.