Jale Sancak – Yazmak Benim Yaşama Biçimim

Yazar Olmak

Didem Elif – Jale Sancak’ın yazma merakı nasıl başladı? Yazar olmak isteyen arkadaşlarımıza ilham vermesi açısından bize yazarlığa ilk başladığınız dönemi anlatır mısınız? Yazarlar camiasında tutunmak kolay oldu mu?

Jale Sancak – Bende hayli erken, çocukken belirdi bu istek. Düş kurmaya, hikâyeler uydurup arkadaşlarıma anlatmaya bayılırdım. Okuduğum muhteşem kitaplardan epeyce etkilenmiş olmalıyım. Orta okul yıllarında çağdaş Türk şiiriyle tanışınca da, özellikle Atilla İlhan etkisiyle şiir yazmaya başladım. Daha sonraları da radyo ile büyüyen bir çocuk olduğum için epeyce radyofonik oyun kaleme aldım. Birçoğu da  TRT radyoları tarafından yayımlandı.

1989’da ise uzun yıllardır ürün verdiğim alandaki ilk çalışmam, öykülerim kitaplaştı ve bu yazı yolculuğumun bu güne dek sürmesine neden oldu. Hayli zaman edebiyat camiasına uzak durarak, aralarına karışmayarak yazdım ve yayınladım. Bununla birlikte bir var olma, tutunma zorluğu yaşamadım. Daha sonraları birçok yazar, edebiyatçı dostum oldu, kimseyle birebir bir sorun yaşamadığımı söyleyebilirim. Birlikte güzel etkinlikler düzenledik, ortak üretimlerimiz oldu, güzel zamanlar geçirdik.

Aslolan Nerede Yazdığınız Değil Nasıl Yazdığınızdır

Didem Elif – Eskiden yazdığınız bir öykünün, şiirin ya da deneme yazısının bir edebiyat dergisinde yayınlanması çok önemliydi. Benim ilk yazmaya başladığım 2000’li yılların başında bile hala geçerliydi bu. Şimdi ise yazma hevesinde olan gençler, internet üzerinden oluşturdukları kendi bloglarında paylaşmayı daha çok tercih ediyor. Hatta bu yolla ünlenmiş kişiler bile oldu. Bu duruma nasıl bakıyorsunuz?

Jale Sancak – Elbette her şey değişiyor. Teknolojiyle birlikte yeni alanlar açılıyor, yeni araçlar bulunuyor. Doğal bu. Ne var ki ben hâlâ edebiyat dergilerinin çok önemli olduğunu, özellikle bir şairin ya da öykücünün dergilerde yetiştiğini düşünüyorum. Tabi aslolan nerede yazdığınız değil, nasıl yazdığınızdır. Bir başka deyişle yazılanın niteliğidir. Gelip geçici ün de pek önemli değil bana göre. İnternet  yayınlamayı kolaylaştırabilir, evet ama öte yandan her yazanın kendini yazar sanmasına da neden olabiliyor. Edebiyatla ilgisi olmayan, niteliksiz, çöp denilebilecek pek çok metni de saçabiliyor ortalığa. Okurun da kafası karışıyor tabi bu durumda. En kötü yanı bu. Yazmak kimsenin tekelinde olmasa bile bu kadarını söylemeye hakkımız olduğunu sanıyorum son dönemde yazılan çoğu şeye bakınca.

Edebiyat Dergileri Olmadan Edebiyat Ortamı Çölleşir

Didem Elif – Galapera Öykü adında bir fanzin çıkartıyordunuz. Hatta bir sayısında benim de öyküm yayınlanmıştı. Fanzin ticaret için yapılacak bir iş değil. Gönül işi. Edebiyatı seven biri olarak sadece kendi yazdıklarınızla değil, aynı zamanda buna gönül veren sizin dışınızdakileri de işin içine katarak katkı sağlamayı seçmiş birisiniz. Oysa üreten kişilerin çoğunun egosu yüksek olur. Açıkçası bazen hayranı olduğunuz bir yazarla tanışıyorsunuz ve hayal kırıklığına uğrayabiliyorsunuz. Sizin üslup olarak zaten oldukça mütevazi bir kişilik yapınız var. Fanzine dönecek olursak, açıkçası ben eski bir matbaacı olarak basılı olan şeylerden müthiş bir haz alıyorum. Internetin bizi kendine tutsak ettiği bu zamanda dergi, gazete ya da fanzin gibi basılı edebi yayınlar çıkartmak hakkında ne düşünüyorsunuz? Okur-yazar piyasasının bu konudaki son durumu nedir?

Jale Sancak – Evet inatla, hiçbir maddi beklenti olmadan yayımladım Galapera Öykü Fanzini. Tam altı yıl. Birçok kişinin ilk öykülerini yayınladık usta öykücülerle birlikte. Çok sevdim fanzin çalışmasını ama sonunda pes ettim. Okuru giderek eridi, çünkü karşımızda çok satarlığa oynayan, arabesk soslu, çoğu edebiyatçı olmayan ünlü isimlerle dolu, her türlü değeri sömüren, sahte edebiyat dergileri vardı. Onların karşısında durmak mümkün değildi. Onlar varken kim dönüp bakar -maalesef- Galapera Fanzin’e. İnternet de cabası tabi. Gene de güç yettiğince, olanaklar el verdiği ölçüde direnmeli, vazgeçmemeli, yayınlanmalı ki gerçek edebiyat dergileri, var olmalı. Onlarsız edebiyat ortamı çölleşir. Okur meselesine gelince gördüğüm kadarıyla yukarıda belirttiğim ve eleştirdiğim dergileri okuyor çoğunluk. Çünkü orada ünlü bir şarkıcı da, namlı bir futbolcu da ya da  benzeri şöhretli isimler de kalem oynatıyor. Ne var ki bunların aydınlanmaya da, edebiyata da gerçek bir katkısı olmuyor.

Sayısız Yazarı Konuk Ettik

Didem Elif – Sizin yönetiminizde olan Galapera Kültür ve Sanat Derneği çatısı altında ilk kitabımın söyleşisini gerçekleştirmiştik. Yine Galapera’da başka yazarların söyleşilerine de misafir olarak katılmıştım. Özellikle kitaplarının hayranı olduğum rahmetli Hulki Aktunç’un söyleşisini, Tüyap Kitap Fuarı’ndan sonra bir de burada izleme şansım oldu. Galapera’da, hem usta yazarları okuyucularla buluşturduğunuz, hem de genç yazarların kendilerini ifade etmelerine fırsat verdiğiniz bir alan açmışsınız. Başka yaratımlarda bulunan insanlara da kapınızın her zaman açık olduğunu biliyorum. Ayrıca söyleşi dışındaki zamanlarda Beyoğlu gibi bir yerde insanların sakinliği hissedebilecekleri bir cafe hizmeti veriliyor. Biraz Galapera Sanat’tan bahseder misiniz? Fikri nasıl doğdu? Sizin için ne anlam ifade ediyor burası?

Jale Sancak – İki arkadaş, Galapera’yı oniki yıl önce, yazarlarla okurları bir araya getirmek, edebiyat etkinlikleri yapmak, ülkenin çölleşen kültür ortamında sanatla hemhal küçük bir vaha yaratmak için açtık.  Belirttiğiniz gibi Galapera’dan Türk edebiyatı geçti, geçmekte. Sayısız yazarı konuk ettik, okurla buluşturduk, keyifli etkinlikler gerçekleştirdik. Zaman zaman şiir ve müzik de eşlik etti bize. Edebiyat okumaları yapan gruplarımız oldu. Birkaç yıl değerli öykücümüz Selçuk Baran adına bir öykü ödülü düzenleyip ödüller verdik. Son zamanlarda ise ağırlıklı olarak atölyeler düzenlemekteyiz.

Galapera benim hayatımın önemli bir parçası ve neredeyse ikinci evim gibi. Edebiyat tarihine geçerse çok mutlu olurum.

Tiyatro Oyunu – Yazan, Yöneten, Oynayan Jale Sancak

Yazar Olmak Kişinin Kendine Bağlı

Didem Elif – Yine Galapera Kültür ve Sanat Derneği olarak yazma meraklıları için yaratıcı yazarlık atölyeleri açıyorsunuz. Eleştirel Okuma Edebiyat Atölyesi’nden tutun öykü, senaryo gibi farklı yazım tekniklerini öğreten eğitimler de veriyorsunuz. Ben de 2003 yılında Pınar Kür’ün Yazmak-Yaşamak adlı atölyesine katılmıştım. Katılımcıların çoğu bir hobi ile uğraşma amacıyla geliyordu. Benim hedefimse çok farklıydı. Yazar olmak esas amacımdı. Elbette ki Pınar Kür’den yazma tekniği açısından öğrendiğim çok şey oldu ama bahsettiğim sebep yüzünden biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Belki o zamanki bakış açımın verdiği bir duyguydu. Sonuçta resim kursuna giden herkes ressam olmuyor. Yazarlık kursuna gelen herkes de yazar olacak değildi tabi. Benim katılımcı gözüyle beklentim çok fazlaydı o dönem. Benim merak ettiğim eğitmen kimliğinizle yazma merakı olanlara yaratıcı yazarlık eğitimi verirken sizin beklentiniz nedir?

Jale Sancak – Öncelikle atölyelerde kimseye sizi buradan yazar çıkartacağım sözü vermiyorum, çünkü ne yaparsam yapayım bu mümkün değil, kişinin kendi isteğine, çabasına, emeğine, yeteneğine, yaratıcılığına bağlı bir şey yazar olmak. Ne var ki ben atölyelerde öğretebileceğim ne varsa esirgemeden öğretmeye çalışıyorum, katılımcılara özellikle teknik açıdan verebileceğim tüm desteği veriyorum, atölyeye katılanlar gayet iyi bilirler. Hatta çalışma sırasında ve sonrasında da yazdıklarını yayınlatmaları için yardımcı oluyorum onlara. Benim beklentim ise aynı çabayı katılımcıların da göstermesi, yazıya zaman ayırıp emek vermesi, atölyeyi de yazmayı da ciddiye almaları. Üretmekten, uğraşmaktan, yaratıcı olmaktan kaçınmamaları. Atölye o zaman gerçekten verimli ve keyifli oluyor.

Sadece Ve Sadece İstanbul’da Yaşamak İsterim

Didem Elif – İstanbul’da kültürel geziler yapıyorsunuz. Yaptığınız Karaköy ve Haliç gezilerine katılmıştım. İstanbul’un kültürel yapısına hakim bir insansınız. Bu herhangi bir eğitimle olmadı sanıyorum tamamen kişisel bir merak. Gala ve Pera kelimelerini üretim içinde olduğunuz alanlarda sıkça kullanmışsınız. Hatta ilk öykü kitabınızın adı Bu Gece Pera’da. Belli ki sizi İstanbul çok etkilemiş. Ben şahsen İstanbul’dan uzaklaşmak nedeniyle Kaş’a yerleşmedim o günün şartları öyle gerektirdi; ama son yıllarda İstanbul ile ilgili o kadar kötü yorumlar alıyorum ki, bu efsane şehrin gerçek sevdalılarının ondan bir an önce kurtulmak isteği duymasından hüzün duyuyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada yaşamak sizi de boğar hale geldi mi?

Jale Sancak – Ben İstanbul’un bu gün geldiği ürkütücü hale rağmen İstanbul’dan ayrılmak istemem. Gerçekten de katlanılmaz ve son derece boğucu oldu şehir. Sadece ve sadece İstanbul’da yaşamak isterim. Hayatta tek aidiyetim İstanbul diyecek kadar İstanbul bağımlısıyım. Bu söylediklerimi yadırgayanlar olacaktır biliyorum, ne var ki gerçek bu.

Dünya İşleri adlı tiyatro oyunundan bir sahne

Didem Elif – Çok yönlü bir üretim şekliniz var. Yıllarca tekstil dünyasında stilist ve tasarımcı olarak çalışırken bir sürü kitap çıkarttınız. Radyo geçmişiniz var. Resim de yapıyorsunuz. Daha çok öykü yazarı olarak biliniyor olmanıza rağmen yazma serüveniniz de çok yönlü olmuş. Şiir, öykü, roman, TRT radyosu için radyofonik oyunlar, tiyatro oyunları yazdınız. Hatta “Dünya İşleri” adında yazdığınız bir tiyatro oyununu aynı zamanda yönettiniz ve oynadınız. Yaşamdan da aynı şekilde çok yönlü besleniyorsunuz demek ki, bu da üretiminize yansıyor. Aynı zaman diliminde farklı dinamiği olan iki alanda yazdığınız oluyor mu; yoksa roman ya da bir tiyatro oyunu yazıyorsanız sadece birine mi kanalize oluyorsunuz; yani bir projeyi bitirdikten sonra mı diğerine başlıyorsunuz, yoksa birbirinden çok farklı iki projenin metinlerini aynı anda yazdığınız oluyor mu?

Jale Sancak – Ah hiçbir zaman iki farklı türü aynı anda yazmayı başaramadım. Yapabilenlere gıpta ediyorum. Ben sadece birine kanalize olurum, biri bitmeden ötekine başlayamam. Bununla birlikte sürekli, düzenli çalışırım. Bu yüzden hepsine sıra gelebiliyor diye düşünüyorum. Bir de bu benim yaşama biçimim Didem, hayatım artık ağırlıklı olarak masa başında yazarak geçiyor ve hiç şikayetçi değilim.

Uyanan Güzel, Hep Kitap, 2017 – Roman

Karanlığın Aralandığı Geleceği Gençler İnşa Edecekler

Didem Elif – 2017 yılında çıkan son kitabınız Uyanan Güzel’i siz bir oluşum romanı olarak nitelendiriyorsunuz. Yaşadıklarıyla değişim yaşayan karakterler hatta bir toplum işlemişsiniz. Ki bir ölçüde toplumsal gerçekliğini yaşadık anlattıklarınızın. Biliyorsunuz kişisel gelişim sektörünün zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Ben şahsen kitap okumayı; insana bilgiden ziyade bir vizyon, bir bakış açısı kazandırdığı için çok önemsiyorum. Kurmaca da olsa hikayeler, anlatım gücüyle iyi yoğrulmuşsa; yüreğimizde ve zihnimizde pencereler hatta kapılar açıyor. 2011 yılında “Burada Mutlu Değilim – Gençler Bildiğiniz Gibi Değil” adlı kitabınızda da farklı kültürel yapılardan gelen gençlerle söyleşiler yapmıştınız. Ülkemizin kurucusunun gençlere hitabını da göz önünde bulundurarak son olarak şunu sormak istiyorum. O günden bugüne baktığınızda, Türkiye’nin gelişimi açısından; onlarla iletişime geçmiş biri olarak, gençler hakkında neler söylemek istersiniz?

Jale Sancak – Uyanan Güzel olumlu bir değişim kitabı, vazgeçmeyin, devam edin, yaşayın, bunu yapabilirsiniz diyor. Özellikle de kadınlara sesleniyor. Gençlere gelince, ben seviyor, inanıyorum gençlere. Onlardan çok umutluyum. Birçok yanlış yafta yapıştırıyoruz üstlerine. Önyargılı yaklaşıyoruz ve de yanılıyoruz. Gençler gerçekten bildiğimiz gibi değil. Tümü diye iddia etmiyorum elbette, ne var ki düşünen, sorgulayan, direnen, mücadele eden, farkında, bilinçli, aydın, akıl küpü gençlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil bence. Karanlığın aralandığı geleceği onlar inşa edecekler, kesin bilgi, net diyelim gençlerin jargonuyla.

Jale Sancak’ın Kitapları

– Üç Aşk
– Ansızın Gelen
– Kenti Dinlemek
– Yaşamdan Sahneye
– Burada Mutlu Değilim
– Surdibinde Çilingir Muhabbeti
– Sürgün Melekler
– Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar
– İstanbul Öyküleri Antolojisi
– Belki Yarın
– Fırtına Takvimi
– Uyanan Güzel

Didem Elif – Sevgili Jale Sancak’a bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum. Bir başka Likya Sohbetleri‘nde görüşmek üzere…

Not: Bu söyleşi 15 Şubat 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir