Didem Elif – Sevgili Fatmanur hanım, editörümüz Didem Çelebi Özkan bana sizin Beyaz Yakalı Girişimci adlı kitabınızdan ilk bahsettiğinde zihnimde girişimci kelimesini çok farklı algılıyordum, şimdi ise kitabınızı okuduktan sonra çok daha farklı algılıyorum.
Öncelikle herkesin okumasının, bir kere atılımcı bir ruh taşımak açısından kıymetli olacağını düşünüyorum. Mesela bazıları tamamen kariyer yoluna hizmet eden bir kavram olarak düşünebilir girişimciliği. Oysa aslında öyle değil. O yüzden sizden dinleyelim mi? Nedir girişimcilik?
Fatmanur Erdoğan – Girişimciliği bir ruh hali ve davranış şekli olarak tanımlıyorum. Girişimci davranış gösteren kişilerin “doğalarında olan” beş temel özelliği var. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
‣ Olanı ve
statükoyu “sürekli ve sürekli” sorgulama halindeler.
‣ Birbirinden farklı veya uç noktalarda konuları sürekli
birbiriyle ilişkilendirme halindeler.
‣ Benzer durumları inceleyerek yeni problemler ortaya koyma
eğilimindeler.
‣ İçgüdü ve sezgilerini takip ederek, hayatlarına deneysellik
katıyorlar.
‣ İnsanlarla bağlantılarını kaynak sağlamak için değil, fikir
edinmek için kullanıyorlar.
Bu açıdan baktığınızda girişimciliği bir kişinin gidip start-up kurmasından ya da kendi işini yapıyor olmasından ziyade hayatı görme ve yaşama biçimi diyebiliriz. Yani bir kurumsal şirkette çalışırken de girişimci davranış sergileyebilirsiniz, ev kadınıysanız da girişimci davranış sergileyebilirsiniz. Girişimciler, kendi hayatlarını kendi kontrolleri altında sürdürmeyi tercih eden ve bunu becerebilen kişilerdir.
Başarı İnsanın Değer Sistemiyle Yakından İlgilidir
Didem Elif – Girişimcilerin ruhunda bulunan ve onu harekete geçiren en önemli özelliğini cesaret olarak vurguluyorsunuz. Cesaret öyle bir kelime ki, hem kelime olarak hem mana olarak içinde esareti barındırıyor.
Cesaretle harekete geçmiyorsanız esaret halinde kalıyorsunuz. Bize esas mutsuzluk hissini veren de bu esaret duygusu diye düşünüyorum. Yani cesaretle adım attığımızda beklediğimiz sonucu alamazsak da bir esaretten çıkma söz konusu olduğu için orada daha samimi bir duygu yaşıyoruz ve bizi korktuğumuz kadar da kötü etkilemiyor. Bilakis güçlendiriyor. Siz kitabınızda da başarılı insanların aslında önce defalarca başarısız olduğunu anlatıyorsunuz. O zaman kafamızdaki başarı algısını mı değiştirmeliyiz sanki?
Fatmanur Erdoğan – Cesareti bence birçoğumuzdan daha iyi tanımlamışsınız. Cesaret korkusuzluk değil, korktuğumuz halde korkularımızın üzerine gidebilmemiz, düştüğümüzde yeniden kalkabileceğimize olan inancımızdır. Dediğiniz gibi, bunu yapamadığımızda bir yerde esir kalmış gibi sıkışıyoruz. Bakacak olursanız, birçok insan iş hayatından şikayet eder ama değişim için adım atmaz. 20 yıl aynı şirkette aynı koltukta aynı işleri yaparak zaman geçirenler buna iyi bir örnek. İş dünyası iş yaşamına hiçbir yenilik, yeni düşünce, gelişme katmadan robot gibi işe gidip gelen beyaz yakalılarla dolu.
Hayatta bir derdi olan insanlar genelde cesareti daha yüksek olanlar, çünkü derdi olan insan ilerlemecidir ve gelişmek ve geliştirmek için çaba sarf eder. Türkiye’de iş dünyası riski sevmeyen bir yapıya sahip, güvenli oynamayı tercih ediyor. Bu yüzden de yenilikçi ve yaratıcı olamıyor. Girişimcilerin ve girişimciliğin desteklenmesini bu yüzden önemsiyorum, çünkü girişimci yapıdakilerin hepsi olmasa da bir çoğu yenilik ve gelişim için yoğun çaba sarf ediyor. Al maaşını salla başını anlayışından çok uzaklar.
Başarı konusu ise enteresan. Türkiye hala gelişmekte olan bir ülke. Bana kalırsa standartları da düşük olan bir yer. Örneğin, şirketlere bir alanda ödül dağıtan bir kurum gidiyor ödülü alabilmesi için danışmanlık veriyor sonra ödüle layık görüyor. Normal şartlarda böyle bir durumda çıkar çatışması (conflict of interest) vardır. Nedense okumuş, eğitimli, akıllı iş insanlarımız bu gibi durumlarda bir sorun görmüyor. Bana göre başarı insanın değer sistemiyle yakından ilgili.
Hedef Olmadan Da Harekete Geçilebilir
Didem Elif – Söyleşimiz için güzel bir dönem içindeyiz diye düşünüyorum. Tam bahar başladı. Bir nevi uyanış ve atılım zamanı olarak algılıyorum ben bu mevsimsel geçiş dönemini. Biraz kendimizi silkeleyip yapmak istediklerimiz doğrultusunda harekete geçmek için güzel vakitler.
Bazen çok iyi bir fikir üretebilirsiniz ama harekete geçmezseniz o fikir kendi kendine ölür gider. Ama harekete geçmek için de bir rota gerek. Rotasını çizmekte zorlananlara yöntemler sunuyorsunuz kitabınızda. Burada da kısaca biraz değinebilir miyiz bu konuya?
Fatmanur Erdoğan – Hedef belirlemeden harekete geçilmeyeceği doğru değil ve bana kalırsa yanlış bir yönlendirme. Bazen hedefinizi kaybettiğiniz ve ne yöne gideceğinizi şaşırdığınız dönemler olabilir. Oturup hedefim ne diye evde kendi kendinize düşünmektense hareket halinde olmak daha faydalı. Bazen alışık olduğunuz ortamların dışına çıkıp farklı ortamlarda bulunmanız gerekir ki hayatınıza dışarıdan bir gözle bakabilesiniz. Bu süreç sancılıdır çünkü arayış halindesinizdir ama hedefinizi belirlemenize yardımcı olur. Hedefi bulana kadar atıl olup, tek başınıza kalmanızdan daha iyidir.
Merak Yaratıcılığın İtici Gücüdür
Didem Elif – Girişimcinin en önemli özelliklerinden birisi meraklı olması. Bu arada İngilizce en sevdiğim kelimelerden biri Curiosity’dir. Merak çocukluktan itibaren başlıyor ve bence ne kadar aktifse o kadar dolu dolu bir hayat yaşıyoruz. İkili ilişkilerde bile merak duygusu ilişkiyi yine canlı tutan bir faktör bence.
Kişi ne kadar meraklı olursa kendini o kadar geliştiriyor ve birlikte olduğu kişiler de bundan besleniyorsa ilişkilerindeki dinamizm bitmiyor. Beslenmeyen taraf varsa o kendi kendini eliyor. Tabi burada sağlıklı bir meraktan bahsediyoruz. Yaptığımız işe karşı merakımızın olması ona bir artı katmamızı sağlıyor. Kitapta “Nasıl olduğunu merak ediyorum, diye düşündüğünüzü fark ettiğinizde onun arkasından gidin,” diyorsunuz. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Fatmanur Erdoğan – Merak öğrenme, keşfetme, araştırma ve geliştirme arzusu olanlara dairdir. Yaratıcılığın, yeniliğin ardındaki itici güçtür. Meraklı insanların birçok farklı alanda bilgisi olabilir ve bu farklı bilgileri birleştirebilme gücüne de sahiptirler. Günümüzde herkes kendiyle çok alakalı olduğundan başkalarını merak etme duygusu sanki azaldı gibi. Örneğin dinlemeyi becerebilen bir insansanız, size kendini anlatmak isteyen insan çok olacaktır. Aynı insanlar dönüp de sizin hakkınızda birkaç şey sormuyorsa, sizi merak etmiyorsa, orada genelde tek taraflı bir arkadaşlık var demektir.
İnternetin bilgiyi hızlı ve yaygın hale getirdiği bir dönemdeyiz. Üstelik hangi bilgi doğru hangisi değil pek de kestiremez olduk. Ortalık bilgi kirliliği ile dolu. Bu yüzden merakımızı ilgi alanımız konusunda derinlemesine öğrenmek için kullanmaya çabalamalıyız.
Akışta Olduğunuzda Saati Unutursunuz
Didem Elif – Bulunduğumuz yer bir anlamda tercihlerimizin sonucu ve yine ilerde varacağımız yeri de tercihlerimiz belirleyecek. Bazen karşımıza çıkan kişilerin hayatımızın akışına olumsuz etki ettiğini düşünüyoruz. Keşke onu tanımasaydım diyebiliyor insanlar.
Kaş Halk Eğitim’de verdiğim Emlak Danışmanlığı derslerinde, öğrencilerim karşılarına çıkan insanlardan şikayet ettiklerinde onlara hep söylediğim bir söz var. “Güneşin doğuşuna gitmek istiyorsanız, doğuya yürümelisiniz. Sonuçta yola çıktığınızda sizinle aynı amaç için hareket eden insanlarla karşılaşacaksınız.”
Hedefimize doğru eyleme geçtiğimizde bizi hedefimize yönlendirecek insanlarla karşılaştığımıza inanıyorum. Aslına bakarsanız bunu defalarca da deneyimledim. Dolayısıyla hayatımızda bir şeyler değişsin istiyorsak; hedefimize karar verdiysek, onunla ilgili ufacık bir adım da olsa hareket etmek çok kıymetli. Aslında bir anlamda bu akışta olmak demek.
Akışta olmak, dönemimizin en sihirli cümlesi gibi geliyor bana. Bir taraftan formül aslında çok basit ama bir taraftan yapmakta en zorlandığımız şey anda kalmak. Hem akışta olmanın neden önemli olduğunu, hem de akışta kalmak için pratikte yapılabilecek bir kaç şey anlatabilir misiniz?
Fatmanur Erdoğan – Akışta kalabilmek için yaptığımız işin zorluk derecesinin becerilerimizin biraz üzerinde olması gerekiyor. Aksi olursa, sıkılıyoruz ve akışa giremiyoruz. Akışta olduğunuzda elinizdeki işe öylesine dalıyorsunuz ki saati unutuyorsunuz. Akışta olduğunuz bir işi yaparken aynı zamanda size anında geri bildirim de verildiğinden elinizdeki sorunu ya da projeyi çözerken olumlu bir etkileşim içerisinde oluyorsunuz.
Akışa girmek için sevdiğiniz ve temel yeteneklerinizle uyumlu bir projede çalışıyor olmanız gerekir.
Fırsatlara Açık Olmak Önemli Bir Meziyet
Didem Elif – Ben Kaş’ta yaşıyorum ve büyükşehirde yaşayan arkadaşlarımdan çok fazla şunu duyuyorum. “Küçük bir sahil kasabasına yerleşmek istiyorum ama çocuğun okulu var, benim işim var… vs”
En çok istediği şey buymuş gibi bahsediyor bir yandan da en az 15 yıllık bahane sıralıyor. Bense hiç böyle bir yerde yaşamayı önceden hayal etmemiştim. Her şeyi oldurmayı beklersek doğru zaman hiç gelmeyecek gibi gelir bana hep. Sizin sözlerinizle ifade edersek “Daha az hayal kur, daha fazla üretken ol.” Pek çok kişinin aksine hedeflerle ilgi farklı yaklaşımınız var. Hedefler bizim önümüzü mü tıkıyor?
Fatmanur Erdoğan – İstanbullu insanın hayalidir sahil kasabasında yerleşip kafe yönetmek. Ama dediğiniz gibi bu hep hayal olarak kalır. İstanbul yaşaması zor bir şehir oldu ve yaşam kalitesi inanılmaz düşük bir şehir. Arkadaşlarınıza, ailenize zaman ayıramadığınız bir iş dünyası ve verimsiz trafiği var. İnsanlar iş yaşamlarından da memnun değiller ama yaşam standartlarını yükseltmek ya da azaltmamak için şehrin stresinden ve hastalıklı ruh halinden vaz geçemiyorlar. Sahil kasabasına da gitse mutlu olmuyor çünkü oradaki hayata uyum sağlayamıyor.
Birkaç sene önce oyuncu Barış Arduç gazetecilerin sorduğu bir soruya şöyle cevap verdi: “artık hedef koymuyorum çünkü hedeflediğim şeyler olmadı.” Hayatı Ayla Algan’ın onu keşfetmesi ile yön değiştiriyor. Barış’ın kafasında yapmak istediği şeyler var ve fırsatlar doğrultusunda hareket ediyor. Fırsatlara açık olmak önemli bir meziyet ve yön değiştirebilmek de büyük cesaret.
Bazen Yeni Hayallere Yelken Açtırır
Didem Elif – Şu anda bir kriz döneminde olduğumuzu söyleyebiliriz. Pek çok sektör kan ağlıyor. Oysa biliyorum ki böyle dönemler eğer fırsat olarak değerlendirilebilirse sıradışı hikayelerin doğuş dönemleridir. Son olarak zor dönemleri fırsata dönüştürmek ilgili ne tavsiye edersiniz?
Fatmanur Erdoğan – Hayat dediğimiz şey zaten iniş çıkışlarla dolu. Zor zamanlar bazen insana durup düşünme zamanı verir. Bu zamanları iyi değerlendirmek lazım. Her zor zaman fırsata dönüşmeyebilir, bazen öğreticidir, bazen düşündürücü, bazense yeni hayallere yelken açtırır… Bana göre sıradışı hikayelerin çoğu da başarı elde edildikten sonra yeniden yazıldıkları için sıradışı gözükür. Bu yüzden iyi bir yaşamın sizin için ne ifade ettiğini iyi belirlemeniz ve ona göre bir hayat çizmeye gayret etmeniz önerim olur.
Didem Elif – Fatmanur Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum. Kendisinin TED İstanbul’da yaptığı konuşma ile sizleri başbaşa bırakıyorum. Bir başka Likya Sohbetleri’nde görüşmek üzere…
Not: Bu söyleşi 12 Mayıs 2019 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.