Didem Elif – Bu hafta Sakarya’da bacakları kesilen yavru bir köpek öldü. Sosyal medyada şiddetli bir tepki oldu bu olaya karşı. Lanet okuyanlar oldu ve negatif enerji yüklü bir sürü mesaj paylaşıldı. Senin paylaşımınsa herkesten farklı bir bakış açısı sunuyordu. Bu yüzden özellikle bu konuyu seninle bu platformda konuşalım istedim. Öncelikle bize kendinden biraz bahseder misin? Buket Ebru Söylemez kimdir?
Buket Ebru Söylemez – Geleneksel hukuk kariyerine uzak doğu felsefesi, kadim bilgelikler, tasavvuf ilmi gibi bir çok spritüel alanı da dahil ederek; 5 yıldır avukatlık, 1 yıldır da spiritüel rehberlik yapıyorum. Hali hazırda hukuk alanında her alanda uzman ortaklar ile çalışmakta iken geliştirdiğim online sistemler ile insanların ve müvekkillerimin hayatlarına spiritüel alanda katkı sağlamaktayım.
Kadın, Çocuk ve Hayvan Hakları Komisyonlarında Çalıştım
Didem Elif – Bir avukat olarak sormak istiyorum. Daha önce sonuç almak adına senin arkasından gittiğin buna benzer bir dava oldu mu?
Buket Ebru Söylemez – Evet. Birden fazla oldu. Zira bağlı bulunduğum baroların kadın, çocuk ve hayvan hakları komisyonlarında gönüllü olarak çalıştığım gibi sosyal medya hesaplarımda bu konularda oldukça aktivist bir insan olarak birçok hukuki sürecin takipçisi oldum.
Didem Elif – Ülkemizde hayvanlara yapılan bu tür vahşet olaylarında sonuç alınıyor mu merak ediyorum. Saldırganlara hak ettikleri cezalar veriliyor mu sence?
Buket Ebru Söylemez – Hakkedilen ceza noktasında ise şöyle bir bakış açısında kalmayı faydalı buluyorum. O da şu ki, ruhunun, içindeki çocuğun, üst bilince yani kişinin kendisine olan seslerini duymayan kişiler, buna ayna olacak olaylara isyan edip yargılarken bulabilirler kendilerini. Bir hukukçu olarak yorumum da bu yönde zaten. Ben suçlar için önleyici tedbirler alınmasından yanayım. İlla bir karşılığı olacaksa suç konusu eylemin, bu caydırıcı bir ceza olmalı… Hayvanların, eşya hukuku kapsamında eşyalara sağlanan hukuksal koruma ile eş korumaya tabi olması her ne kadar can yakıcı bir hukuk garabeti olsa da, bence eşyanın da bir ruhu ve enerjisi olduğu düşünüldüğünde aslında eşyaların bile daha fazla saygıyı hak ettiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Ki Bir’lik bilinci bunu temsil etmektedir.
Birlik Bilincinden Uzaklaşırsak Dualitenin Tuzağına Düşeriz
Didem Elif – Biz toplum olarak oldukça tepkisel davranıyoruz. Binlerce belki de milyonlarca insan yavru köpeğin mağdur olduğu fotoğrafı paylaşarak söylendi durdu. Ben şahsen verilen bu tepkilerin hiçbirimize bir faydası olmadığını düşünüyorum. Çöp poşetini salonun ortasına atmak gibi geliyor. Duyarlıyız her birimiz elbette. Sessiz kalmak da sanki üç maymunu oynuyormuşsun gibi hissettirebiliyor. Paylaştığın video ile sen bu olayı oldukça farklı yorumladın. Verilen negatif tepkilerle ilgili düşüncelerini paylaşır mısın?
Buket Ebru Söylemez – kuantum fiziği bize şunu anlatmaktadır: bizim realitemize giren her şey bizim bilinçli veya bilinçsiz oluşturduğumuz gerçekliklerdir. Bu sebeple bir şeylere iyi kötü gibi anlamlar yüklerken monaliteden yani birlik bilincinden uzaklaşıp dualitenin tatlı tuzağına düşeriz. Burada birey kötü diye yargıladığı her şeyin veya güzel diye anlamlandırdığı her şeyin aslında kendisinden bir parçaya aynalık ettiği bakış açısıyla kalırsa yaşam enerjisini kendi bünyesinde tutacaktır. Bunun anlamıda şudur; yargıladığın şeyi tespit et ve bu sendeki hangi noktaya aynalık ettiğini idrak et, varsa yargıladığın konuya dair bir aksiyon, naif bir şekilde bunu al, yoksa kendindeki o işaret ettiği noktayı iyileştir ve bütüne daha fazla nasıl katkıda bulunabilirsin ona odaklan. Nitekim gücümüzün yetmediği negatif diye adlandırdığımız durumlara acıma kızma suçlama enerjilerinde kalmak kişinin kendi kul hakkına girmesine ve yaratıcı rolüne bürünmesine sebep olur. Zira insan acizdir. Bütün yetenekleri artıları sahip olduklarını birer 0 (sıfır) ile belirtirsek ve binlerce sıfırın olduğunu düşünürsek acizliği kabullenmek bu sıfırların başına atacağımız 1 rakamını temsil eder. Bu tarz toplumsal olaylara klavye başında yada sanal ortamda yorum belirtmek kolaydır. Kişi eğer gerçekten bu dünyaya bütüne dair vicdanen sorumlu hissediyorsa işe kendisinin kul haklarını önce kendisine karşı korumakla ve kendi ruhunun bu dünyaya geliş amacını tespit ederek bütüne gerçek hizmetini icra etmekle başlaması daha faydalı olacaktır.
Öfke Yerine Bir Duygu Koymak Gerekmiyor
Didem Elif – Başkalarını yargılamakla ilgili düşüncelerini duyunca bu sene izlediğim ve çok etkilendiğim Baraka filmi aklıma geldi. Yeri gelmişken bu hassas filmi okuyucularımıza tavsiye etmek isterim. Öfkenin yerine hangi duyguları koyabiliriz?
Buket Ebru Söylemez – Film hakkında fikrim yok ancak dış dünyada iyi kötü diye adlandırdığımız her şey içimizden dışarıya yansıyan projeksyonda oynayan bir filmdir. Eğer herhangi bir konu hakkında bilgelik elde edilmek isteniyorsa bu projeksyonda oynayan filmin bizim hangi konularda kendimizi onurlandırmadığımız yada hangi konularda kendimize haksızlık yaptığımız noktalarına bir bir bakılarak evreni ve kendisini okumak yeterli olacaktır. Nitekim bir ağaç gibi çabasız yaşamak için gereken bütün bilgelik bedenimizde mevcut olup soruda kalarak veya doğru niyet ederek ihtiyacımız olan bilgiyi raflardan çekip alırcasına çıkartabiliriz. Öfkenin yerine de bir duygu koymak ise gerekli değildir. Öncelikle o duygumuza sarılmak ve kabul vermek gerekir. Tıpkı hata yaptığında küçük bir çocuğa vermemiz gereken tepki gibi. Bu duygumuza kabul verdikten sonra Zaten kişi daha merkezinde olacaktır. Ayna prensibi pratiği yaptıktan sonra da bu duygudan geriye koşulsuz sevgi yani nötürlük hali gelecektir. Duygularınızdan bedeninizden ayrılarak öfke de bir duygudur diğer tüm duygular gibi yerinde kullanıldıkça faydalı olabilir.
Didem Elif – Nasıl bir bakış açısı gerekiyor bizim elimizde olmayan vahşet olaylarına karşı bu duygu yönetimini başarmak için?
Buket Ebru Söylemez – Evren de üç iş vardır; benim işim, senin işin, Allahın işi. Bu 3 işten sadece bir tanesi benim işimdir. Diğer işlere bakmak hep enerji kaybına sebep verir, ve sürekli o kaybolan enerjiyi başka başka bağımlılıklarla doldurmaya çalışır insan en akabinde… En sağlıklı bakış açısı, naçizane, olayın neye aynalık ettiğini bulup kendimizdeki tetiklediği duyuyu tespit edip o duyguya kabul vermek daha sağlıklı olur.
Ruhumuzun Amacını Gerçekleştirmek
Didem Elif – Peki duyarlı bir vatandaş olarak oturduğumuz yerden söylenmek yerine daha etkili olacak yapabileceğimiz bir şey var mı? Yoksa sadece duyguyu kabullenip oturup izlemeli miyiz?
Buket Ebru Söylemez – Duyarlı bir vatandaş olmak, önce içinde olduğun bedene, sana fikir veren zihnine, sevgiyi hisseden kalbine, saç teline, ten rengine, istek ve arzuarına duyarlı olmaktan geçer. Zira bu dünyaya gelme amacı, hayali olan işi bulan kişi, titreşim seviyesi yükseldikçe kendiiyle beraber en az 750 kişinin enerjisini dengeliyor.
Eğer çok duyarlı vatandaş olunacaksa, bunun en yegane yolu, vatanı olan içinde bulunduğu bedene saygılı ve duyarlı olmaktan geçiyor.
Zira dış dünyayı tek tek değiştirmek dönüştürmek tamamen kişilerin onaylanma ve değer görme ihtiyacından kaynaklıdır. Çünkü varlık hissini içine almıyordur. Çünkü ona kendini var hissettiren bir yaşam amacından bihaberdir. Elmalar elma, armutlar armut vermekle uğraşır, hiç biri niye armut değilim ya da neden armut gibi değilim gibi geçirmez içinden. Herkes ol desin, ve ne ise yaşam amacı o olsun… Şuraya bağlayabilirim ki, beden doğumu ve ruh doğumu bağımsız süreçler olup, bu tarz toplumsal veya bireysel, elimizin yetişmediği, gücümüzün yetmediği olaylara takılmaksızın, kendimizin birin ve bütünün hayrına olan işini bulup, tek tek kendi içimizdeki çocuğun, yani ruhumuzun amacını gerçekleştirmek…
Ruh doğumu bu anlama gelmektedir. Ve ben hukuki olarak insanları haklarına kavuşturma hizmetinden daha da üst bir amaca yöneldim ki, o da şudur, insanları kendi doğalarına kavuşturmak. Doğasına aykırı davranan her insan, daha çoook fazla elinin yetişmeyeceği, gücünün yetmeyeceği işlere tetiklenmeye devam eder.
Oluyorsa Sebebi Var
Herşey bütün hizmet eder… Olanın vardır bir sebebi. Çünkü her şey ve herkes tam ve olması gerektiği gibi mükemmel…
Didem Elif – Son olarak bu konuyla ilgili eklemek istediğin bir şey var mı?
Buket Ebru Söylemez – Avukat olarak başladığım meslek hayatıma , insanların yasal haklarında iyileştirme yapmanın da ötesinde çok daha keyifle çekildiğim bir alan oldu ki, o da spiritüellik… Bilgiyi kitaplarda okullarda diplomalarda aramaktan, etrafındaki her şeyi ve tabi ki önce kendi ruhsal benliğinin mesajlarını okuyarak bedenimde ki bilgelikleri aktif etmeye uzanan bir yolculuk. Yola çıkmadım. Yolu yürümüyorum.
Sadece yol oluyorum. Yolun kendisi benim. Eğer bir şeyler dönüşsün istiyorsak, her şeyin nasıl da aslında bizim kendimize, kendi içimize dönmemiz ve orada sığlarda kalmış küçük yaralı ruhlu çocuğun çığlıklarına kulak vermemiz için hizmet ettiğini algıladığımız gün, simya başlayacaktır.
Ben de kendi içsel yolculuğumun birinci senesinde inanılmaz simyaya uğradım. Ve şimdi kişileri, kendileri dışındaki kişilere karşı yasal olarak koruma işinden, önce kendine karşı olan doğal haklarını korumaya almaya karar verdim. Bir nevi ruh avukatı, savunucusu, ya da ruh ebesi gibi tabirler uygun gibi duruyor buradan bakınca…
Kendin İçin En Sevgi Dolu Aksiyonu Bul
Şimdi bu yolda hedefim; öncelikle kendi evrensel ihtiyaçlarımı asgari surette giderdikten ve hayata köklerimi sağlam bir şekilde salmaya başladıktan sonra kimsesiz çocuk yurtları ve kadın sığınma evleri ve en nihayetinde cezaevlerinde ki insanlara ulaşmak. Onların içindeki çocuklara koşulsuz sevgiyi hediye ederek, hayata köklenmelerine katkı sağlamak.
Ve hayvanlar… Onlar hep hayatımın bir köşesinde vardı. Çankırı’da Sakaeli köyünde geçen 2-3 yaşında olduğum bir anım var. Annem elime bir tabak bulgur vermiş ve bahçeye çıkmışım. Çıtım bile çıkmayınca koşarak bahçeye çıkan annem ne görsün; köyün en devasa ve korkutucu köpeğini almışım karşıma, bir kaşık kendime bir kaşık ona yediriyorum…
Hala da hayvanlara ve artık bu yazıyı yazdığım PC’den bize aracılık eden telekominikasyon ağına, içtiğim suya, bastığım toprağa, giydiğim kıyafete, yoluma taş koyana, yol açana, kendime, sahip olduklarıma olamadıklarıma, nefretime sevgime kaygılarıma korkularıma çocuksu enerjime, saçmalayan yanlarıma, herkese ve her şeye koşulsuz sevgi ile bağlandım. Bana göre onların hepsi canlı. Ve her şey bütüne yani bize hizmet eder. Ve bu hizmet doğrultusunda her şey bir teşekkürü hak eder..
Yaşadığın her şey senin gerçekliğin ise, ve memnun değil isen, gönlünce gerçekliğini değiştirebilirsin… Çünkü evren nötrdür… Kural yoktur, değer yoktur, her şey bizim neye inandığımız ile alakalıdır.
Anda Kal
Kendin için en sevgi dolu aksiyonu bul ve tek gerçeğin bu olduğunu bil. İşte benim hayallerime ulaşma formülüm: Her kimsen ve nereden bu yazıyı okuyor isen, bu yazdıklarımın ruhuna dokunması için neler mümkün?Buluştuk çünkü, bir sebebi vardı. Na maste…
Didem Elif – Bir Buket Ebru’ya teşekkür ediyorum. Bir başka Likya Sohbetleri‘nde buluşmak üzere…
Not: Bu söyleşi 21 Haziran 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.