Didem Elif – Sevgili Gülşah, öncelikle yeni kitabın Münferit Tatile Giderse için seni tebrik ediyorum. Sen bizim ailede kitap çıkartan üçüncü İslamoğlu oldun. Ama bildiğim kadarıyla Münferit Tatile Giderse kendi alanında ilk ve tek. Turizm sektöründe çalışan biri olarak müşterilerle yaşadığın olayları mizaha dökerek anlatan ilk kişisin yanılıyor muyum?
Gülşah İslamoğlu – Öncelikle Sen ve Ben’in bu haftaki Likya Sohbetleri bölümünde bana yer verdiğin için teşekkür ederim. Soruna cevap vermeden önce bir şeye takıldım. Ailede kitap çıkartan üçüncü kişi olmuşum. Hayret birinciliği nasıl da kaptırmışım. Neyse Allah’tan yabancı değilsiniz. Açıkçası yanlış bir şey de söylemek istemiyorum ama bildiğim kadarıyla ve dışarıdan gelen yorumlar doğrultusunda cevap verecek olursam, evet turizmde mizah yapan ilk kişiyim. Zaten bu şekilde yazan başka birini görseydim, otelcilikte mizah yapmazdım.
Benim Dışımda Gelişti
Didem Elif – Bu hallerin beni öldürecek. 🙂 Aslına bakarsan kitap yazmaya karar verdiğin gün, dün gibi aklımda. Bunun için nasıl bir yol izlemen gerektiğiyle ilgili fikir almak istemiştin benden. Şimdi kitabını eline aldığını görünce; hem kuzen çocukları olduğumuz için, hem de hayalini gerçekleştirdiğin için gurur duyuyorum seninle. Kitap yazma fikri üzerine konuştuğumuz günlerde bana, sosyal paylaşımlarını okuyan herkesin sana kitap yazman gerektiği söylediğini anlatmıştın. Birileri kafana girmeden önce kitap yazma niyetin gerçekten yok muydu? Sosyal medyada öylesine yapılan paylaşımlarla mı başladı yani bu yolculuk?
Gülşah İslamoğlu – Ne yalan söyleyeyim olaylar aslında birden benim dışımda gelişti. Ben buralara geleceğini düşünmemiştim hiç. Her ne kadar uzaktan bakıldığında otelciliği eğlenerek yaptığım görünse de, ben aslında işimi sevmiyorum. Hem işimi sevmiyorum hem de başkalarıyla aynı şeyleri yapmak hoşuma gitmiyor. Dolayısı ile baktım başka iş bilmiyorum, işimi değiştiremiyorum, o zaman farklı bir şeyler yapayım.
Turizmci olduğumuzdan malum sürekli turizm gazetelerini okuyoruz. Bir gün bir şey dikkatimi çekti. Gazetelerdeki tüm turizmci yazarlar hep ciddi konulardan bahsediyorlardı. 10 kişi yazıyorsa hepsinin konusu hemen hemen aynı. Hiç eğlenceli bir şeyler yazan yok. Sonuçta ben bu işin içindeyim, biliyorum ki bizde eğlenceli komik olaylar da oluyor. Turizm denildiğinde benim aklıma deniz, kum, güneş, alkol, eller havaya geliyor. “Böyle bir sektörü neden ciddi ciddi anlatırlar,” dedim ve 2014 yılında ufak ufak cümlelerle Facebook’ta yaşadığım bazı olayları yazmaya başladım. Bir oldu, iki oldu, üç oldu derken bir baktım millet “Gülşah bunları kitap yap,” demeye başladı. İlk başta dikkate almadım. Ama zaman geçtikçe “Ne zaman kitap çıkıyor?” diye sormaya başladılar.
Dedim Gülşah sen herhalde farkında olmadan güzel bir şey yapıyorsun. Yürü kızım buradan. Yani aslında evet bu yolculuk sosyal medyada öylesine yapılan paylaşımlarla başladı. Olayların bu noktaya kadar gelmesinde okurlarımın çok büyük bir payı var. Onların gazıyla oldu her şey diyebilirim. O yüzden onlara da teşekkür ederim.
Ağzım Bozuktur Yalan Yok
Didem Elif – Biz Rize’li bir aileyiz ama herkesin genel olarak bildiği tipik komik Karadenizli özelliğimiz pek yok. Şimdi babanı düşünüyorum, dedeni, benim babamı, sülaleyi düşünüyorum; oldukça ciddi insanlar. Hani cool kelimesi sanki bizimkiler için yaratılmış. Babam şimdi burada Türkçe olmayan bir kelime kullandığım için bana kızacak ama n’apalım. Sorry babacım. Bu seferlik affet. Konu Gülşah olunca böyle oldu. Ne diyordum, heee ailede bir deli ben varım zannediyordum, çok şükür sen benden daha çatlak çıktın. Ben gene akıllı, hanım hanımcık taklidi yapıyorum sende o da yok. Hayatı bu kadar ciddiye alan insanların içinde büyürken mizah duygun nasıl gelişti merak ediyorum. Anne tarafında benim bilmediğim komik birileri mi var yoksa?
Gülşah İslamoğlu – Açıkçası ben komik olduğumu bilmiyordum. Aslında hala da emin değilim komik miyim? Bilmiyorum. Çünkü ben aslında gayet ciddi konuşuyorum ama nedense insanlar gülüyor. Benim ağzım bozuktur yalan yok. İşin tuhafı ben karşı tarafa küfür etsem bile karşı taraf gülüyor. Sorun nerede? Kimde? Valla bilmiyorum.
Münferit Tatile Giderse
Didem Elif – Doğalsın da ondan biraz bence. Kitaba dönersek münferit kelimesi çok bilinen, sıkça kullanılan bir kelime değil. Neden münferit kelimesini kullandın? Okuyucularımıza münferitin anlamını senin vasıtanla biraz anlatabilir miyiz?
Gülşah İslamoğlu – Evet, münferit kelimesini turizmci olmayan adam bilmez doğrudur. Otellere acente üzerinden gelen misafirler oluyor ya, bir de rezervasyonunu direk oteli arayarak bizlerden yaptıran misafirlerimiz oluyor. İşte biz onlara münferit deriz. Yazılarımda da geçen kişilerin isimlerini vermediğimden ve yazılar hep diyalogtan oluştuğundan karşı tarafa bir isim vermem gerekiyordu. Onu da Münferit olarak seçtim.
Didem Elif – Detayları ben biliyorum ama senin kitap yolculuğunun başkalarına da ilham olması açısından sormak istiyorum. Kitap çıkmadan önce nasıl bir yol izledin.
Münferit TV
Gülşah İslamoğlu – Kitap öncesi biraz tanınmam ve okur kazanmam gerekiyordu. Dolayısı ile ilk başta Facebook üzerinde Münferit Tatile Giderse adı altında bir sayfa açtım. Daha sonra tepkiler olumlu olunca da www.munferittatilegiderse.net olarak bir blog kurdum. Daha sonra da turizm gazetelerine onların bünyesinde bana bir köşe vermeleri için mailler gönderdim. Sağ olsunlar 10 yere mail attıysam 8’i kabul etti. Turizmde mizah yapan biri olarak köşe yazarlığı yapmaya başladım. En son baktım yazmak bana yetmiyor, hızımı alamayıp gaza gelip bir de Münferit TV olarak youtube kanalı açtım. Bunlardan sonra da kitabımın artık satışa çıkması için sponsor buldum ve artık benim de bir kitabım var.
Didem Elif – Sektöründe fenomen oldun. Sırf sen varsın diye çalıştığın otele gelmek isteyenler oluyor. Hiç hikayesini anlattığın birinden negatif geri bildirim aldığın oldu mu? “N’aptınız Gülşah Hanım aşkolsun,” diyen çıkmıyor mu hiç?
Gülşah İslamoğlu – Evet çalıştığım otellere benimle ilgili güzel mailler geliyordu. Açıkçası ben yazmaya başlarken çalıştığım otellerde engel olmak isteyenler de oldu. Bu şekilde yazma, etme diyenler de oldu. Ama malum biliyorsunuz Karadeniz kanı var damarda, pek laf dinletmiyor bu kan. Bu iş dedim seni ya mahkemelik edecek ya da popüler edecek. Sonuçta sonunu düşünen kahraman olamazmış. Ne yalan söyleyeyim, yazdığım kişilerden hiç olumsuz tepki almadım. Aksine takipçilerimin çoğu da kendi münferitlerimden oluşuyor. İnsanların beni sevdiğine inanıyorum. Yani her ne kadar belki onlarda dalga geçiyormuş gibi görünsem de öyle değil zaten haddime de değil. Sonuçta ben kendimi de gömen ya da ne bilim annemi, babamı da yazan biriyim. Hayat zaten yeterince ciddi ve sıkıcı sadece biraz gülümseyelim istedim.
Motor Kazası
Didem Elif – Geçen ay çok kötü bir kaza geçirdin. Önce bilmeyenler için nasıl bir kaza geçirdiğini anlatır mısın biraz?
Gülşah İslamoğlu – Ooo çok güzel tam bana yakışan cinsten bir motor kazası geçirdim. Ama benim hatam değildi onu belirteyim. Bacağımı kırdım, güzel bir ameliyat geçirdim. Platin, demir, vida Allah ne verdiyse yerleştirmişler bana. Şu an henüz yürüyemiyorum, koltuk değnekleriyle hareket edebiliyorum. Sanırım 1 ay daha böyle geçer. Sonrasında hayat bana bir yamukluk yapmaz ise yürüyüp kaldığım yerden devam edebileceğim.
Didem Elif – Başımıza gelen olaylara bakış açımız çok şeyi değiştiriyor. Böyle bir kaza sonrası pek çok kişi acıtasyon yapabilirdi. Sen sosyal medyada bu olayı bile çok eğlenceli paylaşımlarla takipçilerine aktardın. Hayata bakış açının pek çok insana bulaşmasını gönülden diliyorum o yüzden. Yalnız bundan sonra süreç nasıl işleyecek senin için sence? Sağlık sebebiyle yani biraz da mecburiyetten şu an İstanbul’dasın. Gülşah İslamoğlu sahalara yani Bodrum’a ne zaman dönecek? Son olarak seni sıkı takip edenler, okuyucuların için paylaşır mısın bunu bizimle.
Gülşah İslamoğlu – Evet yapı gereği ben hiçbir zaman, hiçbir konuda ciddi olamıyorum. Çok deniyorum olmuyor. Acıtasyon sevmiyorum zaten, neden yapayım. Şu hayatta tek derdi olan canlı ben değilim ki. Herkesin kendine göre sıkıntısı acısı var. Acıtasyon yapsak da ağlasak, zırlasak da sonuç değişmeyecek. Yukarıdaki ne yazdıysa o. O yüzden her şeyi gırgıra, şamataya vuruyorum. Bu beni daha çok mutlu ediyor. Vallahi normal şartlarda 5 kasımda raporum bitiyor. Yürürsem eğer direk Bodrum’a hemen döneceğim. İş beni bekliyor. Şu an yattığım yerden yine yazılarımı yazıyorum, paylaşıyorum. Sadece üzüldüğüm tek bir şey oldu. İlk imza günümü kaçırdım. Vardır bunda da bir hayır diyorum. Şimdi de kitabımı okuyanlar ikincisi ne zaman çıkacak diye soruyorlar. Aslında bu soru hoşuma gidiyor. Ama şimdi bir de ikincisini yazmam gerekecek iyi mi?
Not: Bu söyleşi 4 Ekim 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.