Likya Sohbetleri’nde ilk söyleşimizi müzisyen İlker Özdemir ile gerçekleştirdik. Keyifli okumalar diliyoruz.
Didem Elif – Seninle Özel Ahmet Şimşek Koleji’nde aynı sıralarda okuduk. Hatta birlikte okul korosunda şarkı söylemişliğimiz var. Etrafımda tanıdığım her daim şarkı söylemeyi seven sayılı insanlardan biriydin. Söylerkenki mutluluğun hala gözümün önünde. Çocukken hayalin miydi şarkıcı olmak?
İlker Özdemir – Sevgili Elifciğim öncelikle seninle söyleşi yapmak çok keyifli, müzikal yolculuğumun başlangıcı sayılan çok güzel zamanları paylaştığımız orta okul ve lise yıllarımız dün gibi… Şarkı söyleme isteği ve becerisi tabi ki geliştirilebilir bir şey ama yetenek Yaradanın bazılarına hediyesi diye düşünüyorum. İlkokul yıllarımda Barış Manço sevgisi ile başlayan, ayna karşısındaki şarkıcılık denemelerim ilerleyen senelerde okul müsamerelerinde sahne ışıklarının büyüsüne kapılmam ile devam etti. Asıl şarkı söylemeyi öğrenmeye başlamam senin de bahsettiğin okul koromuz ile sevgili Gülnaz Göver hocamız sayesinde ve okulumuzun çok değerli müzik öğretmenleri önderliğinde gelişti, buradan senin vesilen ile her birine şükran ve saygılarımı sunarım. Kurmuş olduğum okul orkestrası ile Hürriyet Gazetesinin düzenlediği Liseler Arası Altın Mikrofon Müzik yarışmasında ödül almamıza kadar giden yolda hep destek olan Yasemin Kumral Şimşek hocamız da çok önemlidir çocukluk hayalimi gerçekleştirmemde. Halen bu hayali yaşıyorum, çok şükür bu sayede birçok ülke ve şehir gezdim. Sahne almaya devam ediyorum.
Didem Elif – Efsane isim Aysel Gürel’in manevi oğlu olarak biliniyorsun? Bize bu hikayeyi biraz anlatır mısın? Nasıl tanıştınız? Senin için aileden biri olma yolu nasıl gelişti?
İlker Özdemir – Yaz tatillerinde elimizde gitar, barlarda çalıp söyleyerek geçiriyoruz zamanı. Yeni yeni pişiyoruz Kuşadası’nda Altın Güvercin müzik yarışmasının provalarını izlemeye gittim. Aysel Gürel ile ilk tanışıklığımız orda oldu, biraz sohbet ettik, kısacık prova arasında. Sonra aradan geçen zamanda Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin sınavlarını kazanıp okula başlayınca Selmi Andak’ın öğrencisi oldum. Eurovision Türkiye finalinde Selmi hocanın şarkısını seslendirmek için Ankara’ya gittim. Yine yollarımız kesişti Aysel ile. O da yarışmacı olarak gelmiş. Orada geçirdiğimiz 4-5 günlük provalar ve konaklama sürecinde kurduğumuz bağ ile bir daha hiç kopmadık. Hayat ile ilgili birçok şeyi, şarkı yazabilmeyi Aysel’den öğrendim. Bir çok hit olmuş şarkıyı yazarken asistanlığını yaptım, bir sürü güzel anıyı ve zamanı paylaştık. Bana ‘evladım’ derdi, günlük hayatta merak ederdi. Uzun süre yüz yüze görüşemesek bile telefonla konuşmadığımız gün sayısı bir haftayı bulmazdı. Fiziki olarak dünyamızı terk edene kadar bu böyle devam etti. Şimdilerde rüyalarda buluşuyoruz…
Didem Elif – Aysel Gürel çok renkli bir sanatçıydı. Gidişi Türkiye için bile kayıptır, senin yaşadığın özlemi az çok tahmin edebiliyorum. Senin vesilenle sevgi ve saygıyla anmış olalım kendisini. Başka tanınmış isimlerle de görüyoruz seni. Zerrin Özer ilk albümün Yağmurlar’da senin besten olan Yağmurlar şarkısında sana eşlik etti. Albümün çıkmadan önce senin bestelerini seslendiren başka sanatçılar olmuş muydu?
İlker Özdemir – Zerrin Özer ile yıllara dayanan kardeşliğimiz ve bağımızda Aysel Gürel etkisi çok önemlidir. İlk ekranlarda gözüktüğüm klip Paşa Gönlüm şarkısıdır. En sevdiğim sanatına saygı duyduğum, kalbinde yer edinmekten onur duyduğum insanların başında gelir Zerrin Özer. Aysel Gürel ile ürettiğimiz şarkılardan albümlerine seslendiren sanatçılar oldu. Aysel Gürel “Çınar@ albümünde “Ayrılık Zor Geldi” isimli eserimizi Kubat, “Çiçeksiz Bahçe Sokağı” isimli şarkımızı da Zerrin Özer seslendirmişti.
Didem Elif – Bestelerini genel anlamda nasıl yapıyorsun? Birdenbire ilham mı geliyor yoksa özel vakit ayırıp “ben bugün beste yapacağım?” mı diyorsun?
İlker Özdemir – Bazen melodi gelir kayıt ederim, bazen birkaç söz karalarım bazen de ikisi birden geliverir, hemen alırım gitarı elime, ama Aysel’in sözlerine yaptığım şarkılarda sözü okurken müziği gelir aklıma o anda. Hiç bir zaman beste yapmalıyım diye oturup bitirdiğim bir şarkım yok.
Didem Elif – Yakın bir zamanda “Ayrılınca” adlı şarkına klip çektin. Ben şarkıyı çok beğendim. Özellikle gitar introsuna bayıldım. Klip de çok güzel olmuş. Akıllarda kalacak bir şarkı olacağa benziyor. Tam klip çekiminin aşamasında kızınla ilgili sağlık sorunları yaşadığınızı biliyorum. Mahsuru yoksa seni zorlayan bu süreçten bize biraz bahseder misin?
İlker Özdemir – Ayrılınca, Yağmurlar isimli albümümde yer alıyor. Bu albümdeki 3. Klip. Şarkının sözü ve müziği bana ait. Yağmurlar’dan sonraki kliplendirdiğimiz 2. şarkımız sözü ve müziği sevgili dostum Kubat’a ait olan Yandım Yandım idi. Albümde heba olmasını istemediğim çok değerli sanatçı büyüklerimin ve dostlarımın şarkıları var. Bu nedenle zamana yayarak duyuruyorum. Ama single çıkartmışım gibi algılanabiliyor. İlhan Şeşen bestesi “Newyork”, Barış Bilgili’den “Çalsın Sazlar”, Suavi’den “Yıllar Sonra” ve Betül Demir ile düet yaptığımız, sözleri Aysel Gürel’e bestesi bana ait “Martı” var keşke kliplendirebilsem dediğim. Her biri emek verilmiş, uzun süre dinlenebileceğine inandığım öncelikle benim içime sinen şarkılar. Şu sıralar kızımın sağlık sorunu en büyük gündemimiz ama Allah’ın izniyle, sevenlerimizin duaları ve dostlarımızın desteği ile bu süreci atlatacağımızı hissediyorum.
Didem Elif – İnşallah İlkercim. En kısa zamanda kızının sağlığına kavuşmasını bütün kalbimle diliyorum. Bayağı iyi isimler ile çalışmışsın albümünde. Kendi başına sahne almadan önce vokallik yaptığın sanatçılar arasında kimler vardı peki?
İlker Özdemir – Albümlerine vokal yaptığım birçok sanatçı arkadaşım vardı ama sahne paylaştığım isimler arasında Zerrin Özer, Serdar Ortaç, Işın Karaca, Reyhan Karaca, Hakan Peker, Suavi diyebilirim.
Didem Elif – Günlük hayatında en çok kimleri ve ne tür müzik dinlemeyi seviyorsun?
İlker Özdemir – Günlük hayatımda o gün uyandığımda hissettiğim moda göre yeri gelir klasik müzik, bazen Bon Jovi, bazen Louis Armstrong, bazen Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Michael Franks ya da Salif Keita dinlerim. Fransızca şarkılardan çok sevdiklerim var. Metallica, Smokie, Gipsy Kings ya da Düş Sokağı Sakinleri… Fark etmez enstrumanların iyi çalındığı armoninin hissiyatının güzel geldiği her türlü müziği dinlerim.
Didem Elif – En zor anında bile sahneye çıkman gerekiyorsa çıkman lazım. Sizin sektörde tabiri caizse; “show must go on”. Öyle zor zamanlarda sahneye çıkmak insana daha iyi mi geliyor yoksa insanları mutlu etmeye çalışırken daha da zorlayıcı kötü bir his mi yaratıyor?
İlker Özdemir – Ben sahnede çoğunlukla insanları mutlu etmenin hazzını yaşıyorum şarkı söylerken, orası her şeyi unutturan bir mabed gibi. Olumsuz zamanlar illa ki yaşanıyor, hayatın doğası gereği ama gözümü kapayıp kendimi seslendirdiğim şarkının içine soktuğumda, çoğunlukla her şey bir önceki boyutta asılı kalıyor, sahnede olmak bana iyi geliyor diyebilirim.
Didem Elif – “Yandım Yandım” adlı şarkını dinlediğimde ve klibi izlediğimde benim ortaokul ve liseden hatırladığım İlker’i görüyorum. Aynı o şarkıdaki gibi kıpır kıpır, şen şakrak hatta zıpır diyebileceğim bir yapın vardı. Hala o ruhu içinde barındırıyorsun anladığım kadarıyla. Yanılıyor muyum?
İlker Özdemir – Çocuk ruhu öldürmemek gerekiyor bence, dünyanın ağır yaşama şartlarının karşısında sağlam durabilmek için. Çocukluk köktür, saflıktır, iyi niyettir, güzeldir, özlemdir. Klibe gelince oradaki herkes yakın arkadaşım, dostum ve dostlarımın koluna taktığı arkadaşları. Tamamen samimi, eğlenerek yaptığımız bir çalışma. Her ne kadar müzik kanallarında yayınlanmasa da, sosyal medyada ulaşabildiği kadar beğenildi ve övgü aldı. Sevgili dostum Kubat’ın hediyesidir bana bu şarkı. Şarkı sözleri çok komikti. Askerlik yaparken bestelemiş. Benim de tiyatral söylemem lazım diye düşündüm yorumlarken. Klipte tiyatro ve sinemacı arkadaşlarım da yanımda yer alınca haliyle renkli ve eğlenceli bir iş çıktı.
Didem Elif – Evet gerçekten renkli ve eğlenceli bir iş olmuş. İlkercim bu sıcak sohbet için sana çok teşekkür ediyorum. Yolun açık olsun.
Son olarak İlker Özdemir’in Yağmurlar albümündeki birbirinden güzel üç şarkısıyla baş başa bırakıyorum sizi. Bir başka Likya Sohbetleri’nde buluşmak üzere…
Not: Bu söyleşi 18 Ocak 2018 tarihinde Sen ve Ben Dergisi’nde yayınlanmıştır.